3 Mart 2016 Perşembe

Komşuda Futbol & Tribünün Gerçek Sahipleri

       Komşuda futbol... Komşudan kastımın Yunanistan olduğunu baştan belirteyim. Yunan futbolu üzerine 'öyle güzel, böyle güzel' tarzında cümleler kurmayacağım kesin. En az bizim ligimiz kadar vasat, hatta ondan daha da kötü durumda.




       Ülkemizde de yaşanan hakem tartışmaları, şike süreci, kulüplerin kavgaları, yönetimlerin çıkar çatışmaları orada da mevcut. Öyle ki Olympiakos'un başkanı sanırım şu anda Yunanistan Futbol Federasyonu başkanı, aynı zamanda kendisi para babalarından biri olarak biliniyor. Panathinaikos'un dillendirdiğine göre bu şahıs Olympiakos yoluyla kara para aklıyor. Bu uygulamayı Roman Abramoviç zaten Chelsea'yi alarak dünyanın gözü önünde yapıyor, Yunanistan'da yapılsa ne fark edecek. Bunda pekte şaşılacak durum yok. Yunanistan'daki durumun vahim tarafı, Yunan futbol tutkunlarının (Olympiakos taraftarı hariç) federasyon başkanının her fırsatta Olympiakos'un önünü açtığını düşünmesi. Tabi Olympiakos'un her maçında bilerek ya da bilmeyerek yapılan her hata karşıt görüştekilerin daha da çileden çıkmasına neden oluyor, taraftarı çığırından çıkarıyor.



       Karşıt görüşte olanlar Yunanistan'ın ve tabi ki de dünyanın en önemli ultras grupları olunca dikkate değer olaylar yaşanıyor. Geçen sezon oynanan Panathinaikos - Olympiakos derbisinde ev sahibi takımın meşhur kale arkası tribünü Gate 13, açtığı pankartta maç öncesi niyetini çoktan belli etmişti. Pankartta 'War Zone' yazıyordu ve daha rakip takımın futbolcuları sahaya girer girmez olaylar başladı. Panathinaikos hükmen mağlup sayılıp -3 puanla da cezalandırıldı. Sezon boyunca irili ufaklı diğer takımların da bu tarz eylemleri oldu. Bu eylemlerden biri de dün akşam yine bir derbide yaşandı. Yunanistan Kupası yarı final ilk maçında Paok, Olympiakos'u ağırladı. Rakip takım maçı 1-2 önde götürürken Paok son dakikada bir pozisyon yakaladı. Rakip takım kalecisi Paok oyuncusunu ceza sahası içerisinde yere düşürdü ve herkes doğal olarak penaltı bekledi. Hakem penaltıyı vermeyince Paok taraftarları sahaya indi ve hakem maçı tatil etti ki maçta son dakikalar yaşanıyordu.



       Geçtiğimiz sezonlarda yaşanan ve artarak devam eden bu olaylar Yunanistan Futbol Federasyonunu bizdeki gibi Passolig benzeri bir uygulama tasarlamaya yöneltti. E tabi komşuda bizdeki gibi maça çekirdek çıtlamaya giden kitleler yok denecek kadar az. Birbirlerini gördükleri yerde öldürecek gruplar bu durum karşısında bir olup tribünlerin kendilerinin olduğunu, buna karşı birlikte hareket ederek tribünlerini korumayı amaçlıyorlar. Şiddeti savunduğumu söylemiyorum ancak takdir edersiniz ki Passolig sonrası tribünlerimizin hali ortada. Tribünlerin ultraslara ait olduğunu düşünen biri olarak Yunanistan gibi ultras kültürünün en önemli duraklarından birinde böyle bir uygulamanın tutacağını, daha doğrusu uygulanabileceğini hiç sanmıyorum. Umarım düşündüğüm gibi olur.

       Yunanistan'da tribünün gerçek sahipleri kimlerdir diye soracak olursanız liste şu şekilde, en azından bu benim listem. Meşaleleri bol olsun :)

       Panathinaikos - Gate 13 
       Olympiakos - Gate 7
       Aek - Original 21
       Aris Thessaloniki - Super 3
       Paok - Gate 4

Panathinaikos - Gate 13
Olympiakos - Gate 7

AEK - Original 21

Aris Thessaloniki - Super 3
Paok - Gate 4


15 Aralık 2015 Salı

Lampedusa & Instagram


     Geçenlerde yine ilginç bir Instagram hesabı açayım dedim, açtım. Bu sefer futbol veya madeni para koleksiyonu ile alakalı olmasın, gündelik şeyler paylaşayım dedim de dediğimle kaldım...

     Yok yani ben bu instagramı sevemedim arkadaş. Böyle çek koy, yardır hashtagi, gelsin likeler, gelsin takipçiler... So what? Bilemiyorum, herhalde kendi adıma hesap açmamakta ısrar etmemin bir sebebi veya neticesi bu. O profilin açıklama kısmına 'Gofi, zizil, vinzo ve gafulluğu bilecek çapta yerel, Lampedusa'yı bilecek kadar küresel.' yazdım. Tam anlamıyla beni yansıtan bir açıklamamı bilemem ama benimde kendimi tek bir kelime ile anlatmaya niyetim yok zaten hesabın benimle bir alakası yok. Bu arada merak edenler için söyleyeyim; gofi, zizil ve diğer anlamsız gelen kelimeler Trabzon yerel ağzında anlamları olan şeyler. Bu konuya girersem çıkamam ama size bir iyilik yapayım. Merak edenler için, verdiğim linkte ne kadar da değişik bir dilden bahsettiğimi siz anlayın. Trabzonspor taraftarları içerisinde benim açımdan en güzel işleri yapan topluluğun (Vira) en güzel çalışmalarından birini buraya koyuyorum.  


Vira


  Lampedusa'ya gelecek olursak kendi çapında, Akdeniz'de, İtalya'ya ait küçük bir ada. Aklımda kalmasının nedeni ise ada deyince herkeste canlanan ada tasviri gibi (cennete benzer bir havası veya böyle turistik bir yer olması gibi) şeyler değil. Şu son zamanlarda yaşanan mülteci krizlerinde, Akdeniz'den Avrupa'ya geçişin ilk adımı olarak kullanılması, orada bulunan yerli halkın çıldırması, nüfusunun yüzde bilmem kaçının orayı terk etmek istemesi vesaire gibi nedenlerle adanın adını sıkça duyuyor olmam Lampedusa'nın aklımda kalmasına yetti.

Lampedusa

E tabi profili tanımlayan cümlenin içinde bunlar geçince nasıl bir şey paylaşılacağı da tam bir kaosa dönüyor ama sallamıyorum çünkü hala bir paylaşım yapmadım. Bakalım ilginç bir şey görür veya bulursam ahanda size söz paylaşacağım.
x

16 Temmuz 2015 Perşembe

Sahalin - Sakhalin - Сахалин


       Sahalin oblastı... Rusya'da bir ada. Ülkenin en büyük adası. Rusya'da demişsem aklınıza St. Petersburg veya Moskova gibi bir yer ve konum gelmesin. Ayrıntıya giriyorum.
       Rusça versiyonuyla Сахалин dünyanın açık ara uzak uçlarından biri. Ülkenin en doğuda olan yeri denilebilir, tabi buna ek olarak Kamçatka yarımadasını da dile getirmemiz gerekir. Malum başkente olan uzaklığı Kamçatka'nın 4 bin küsür kilometre. Bu da onu Sahalin ile birlikte ülkenin en doğuda bulunan bölgelerinden yapmakta. Aşağıdaki fotoğrafta Rusya haritasını ve bu harita içerisinde kırmızıyla gösterilmiş olan Sahalin bölgesinin konumunu görmektesiniz. Aslında, haritaya baktığınızda Japon adalarının bir uzantısı olduğunu çabucak anlıyorsunuz zaten Hokkaido ile aralarında çokta fazla bir uzaklık yok.



       Gelelim adanın insanlarına ve tarihine..Adanın yerlilerini Ainu, Oroks ve Nivks adlarındaki insanlar oluşturmakta. Önceleri Çin kontrolü altında olan bölge 18. ve 19. yüzyıllarda, Rusya ve Japonya arasında yaşanan savaşlarda önemli konulardan biri olarak yer almış. İkinci dünya savaşının sonlanması, Sovyet Rusya'nın galipler, Japonya'nın ise mağluplardan biri olmasında olacak ki ada en sonunda Rus toprakları arasına katılmış. Japonya'nın adayı Ruslara kaptırmasının bir sonucu olarak, ada yerlilerinden Ainuların büyük bir kısmı Hokkaido adasına göç etmiş. Buradan şunu çıkarabiliriz ki Ainular Japon kökenli bir halk olabilir, emin değilim. Netice o ki ada o günden bu yana Rus bölgesi ve oblastlarından biri. Bu arada açıklama gereği hissettim; Oblast, Rus yönetim sistemi içerisinde, özerk cumhuriyet statüsünden sonra gelen, eyalet - bölge anlamına gelen Slav kökenli bir kelimedir.


Sahalin Oblastı Bayrağı


       Peki benim Sahalin ile işim ne? Valla bir işim yok, olacağını da hiç ama hiç sanmıyorum. Seyahat etmek arzusuyla bakılan dünya haritasında "aga burası neresi" dememden kaynaklanan ve ilgimi çeken bir yer. Bunun yanında daha bir sürü ilginç yer de öğrendim merak nedeniyle ama belki onları başka zaman konu edinip yazarım. Şimdilik benden bu kadar...

1 Nisan 2015 Çarşamba

KBD Productions Tv & Whisky.Com & Matt Stonie


     Youtube'un bir video cenneti olduğu düşünülürse içerisinde isteyenin arayıp da bulamayacağı şey yok doğrusu. Şahsen bir kaç senedir Youtube'u ultras videoları izlemek ve çok nadir olmakla birlikte müzik dinlemek için kullanıyorum.
     Cep telefonumda yaşanan devrim nedeniyle youtube ve türevlerine erişim imkanım "her an erişebilme" seviyesine ulaştı. Bu sayede bıkma seviyesine getirecek kadar video izledim ve izliyorum. Tabi bunun bir etkisi olacak ki birçok farklı kanalı gördüm ve takip etmeye başladım. Bu yazıda ilgimi çeken ve en çok takip ettiğim kanallardan bahsedeceğim.
     İlk olarak KBD Productions Tv ile başlamak istiyorum. Ken Domik adında bir abimiz tarafından kurulmuş bir kanal ama nasıl bir kanal? Eğer boğazına düşkün bir insansanız bu adamı izlemenizi tavsiye etmem, özellikle de gecelere. Ken abimizin yaptığı iş kısaca şu: Diyelim McDonald's Kanada, Otranto'da yeni bir menü çıkardı.


Hoopp bu abimiz oraya gidiyor, arabasına siparişini alıyor ve arabasına yerleştirdiği kamerasıyla bir yandan kendini kayda alıyor, diğer yandan burgere yumuluyor. Tabi burgerin nasıl olduğunu, neden yapıldığını, kendince puanlamasını da yapıyor. Şahsen abimizi eğlenceli buluyor ve özellikle açken izleyip kendime eziyet ediyorum.
     Bahsedeceğim bir diğer kanal ise Horst Luening tarafından yönetilen, viski tadımının yapıldığı bir kanal.




Viski içmemiş ve alkolden anlamayan biri olarak bununla ne alakam olduğunu arada kendime sormuyor değilim ama Luening'in viski tadımı, anlatışı ve sanırım yaptığı işten aldığı zevk beni bu kanalı izlemeye devam ettiriyor. E tabi biraz da viskiyle ilgili bilgi edinmiş oluyorsunuz. :)
     Son olarak Matt Stonie'den bahsedeceğim. Bu dostumuz dünyanın en hızlı yemek yiyenlerinden biri. Geçenlerde Finansbank reklamlarında başka bir dünya yeme şampiyonu görmüştünüz.




Bu arkadaş da onlardan biri. Bazen elli, yüz hamburgere giriyor bilmem kaç saniyede yeme iddiasıyla, bazen de bir poşet dolusu hariboyu gömüyor. Bu kadar küçük bir adam dünyanın şeyini neresine yiyor şaşılacak şey doğrusu. Youtube'da gördüğüm en dikkat çeken kanalların başında geliyor. Matt düzenli olarak Amerika'daki food challenge yarışmalarına katılıyor, genellikle de rakiplerini alt ediyor. Kanalında bu yarışmalara ilişkin bir kaç video bulabilirsiniz.


     İlerleyen günlerde takip ettiğim diğer kanalları da yazmayı düşünüyorum... Şimdilik bu kadar...
   

19 Ağustos 2014 Salı

Prag... Prague... Praha...




       Şimdilerde Çek Cumhuriyeti'nin, tarihte de Çekoslavakya Devleti'nin başkentidir Prag. Avrupa'nın Bohemya'sında, o bölgenin orta kısmında kurulmuş bir şehirdir.






       Zaman zaman duyarsınız "çok bohem" bir hayat... gibi terimleri. Prag turundayken rehberimiz bu tanımın Bohemya bölgesinde yaşayanlardan kaynaklandığını söylemişti bize. O bölgede yaşayanların kültür-sanatla iç içe oluşu ve yaşayış şekilleri bu kavramı doğurmuş anlaşılan. Gerçekten de Prag'ı gördüğünüzde alabildiğine kültürle dolu bir şehirle karşılaşıyorsunuz. Örneğin şehrin devlet opera binasını halk kendi içinde para toplayarak yaptırmış, düşünün nasıl bir topluluğu barındırıyor bu kent :) Bu kadar kültür ve sanatla kaynaşmış olmasına ek olarak kent eşsiz güzelliğiyle herkesin sevgisini kazanıyor. Günümüzde hiçte azımsanmayacak bir kesim Prag'ı dünyanın en güzel kenti olarak görmekte. Prag bu özgünlüğüyle zaman zaman "Avrupa'nın kalbi" "Şehirlerin anası" terimleriyle anılmıştır, hala anılıyor... Yalnız biz Prag turundayken şehrin beni benden alması hiçte mümkün değildi çünkü şehre yolculuğumuz sırasında hiç uyuyamamıştım. Bu nedenle tüm gün şehirde bir Walking Dead karakteri gibi dolandım durdum. Allah'tan tur rehberimizle şehri bir kere gezdik, yoksa "kendiniz gezin, serbestsiniz" denilseydi bir bankta oturur otobüsün kalkmasını beklerdim.











       Şehrin tarihinden bahsedecek olursak yakın tarihi oldukça kritik eşiklerden geçmiştir. Özellikle ikinci dünya savaşı sırasında Nazi Almanya'sının işgali şehri çok büyük tehlikelerin içine sokmuştur. Prag çok şanslıdır ki çevresindeki birçok kent ve ülke yerle bir olurken o bu kötü durumu hafif atlatmıştır. Prag, ikinci dünya savaşı başlamadan çok kültürlü bir yapıya sahipti. Çekçenin yanı sıra Almaca da kullanılmaktaydı. Bununla birlikte azımsanmayacak sayıda Yahudi nüfusu şehirde yaşamaktaydı ancak Alman işgaliyle birlikte bu nüfus ya sürüldü ya da öldürüldü. Günümüzde aynı renkliliği barındırıyor mu bilemiyorum ancak çok renkli bir kent olduğu kesin. Günümüzde bir buçuk milyona yaklaşan bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır kent. Katıldığımız turun ne vakit gerçekleştiğini hatırlamıyorum, sanırım Mayıs ya da Haziran başlarıydı; kent inanılmaz bir turist nüfusunu ağırlıyordu. Rehberimizin söylediğine göre bizim gördüğümüz devede kulak gibi bir şeymiş. Gerisini siz düşünün... Şehir, birçok müzeye ev sahipliği yapıyor; bunlar içinde işkence müzesi en dikkat çekicilerinden. Ayrıca oyuncak müzesi, seks müzesi gibi farklı müzelere de sahipler. Tabi bu saydıklarımın yanında saymadıklarımı da eklerseniz gezeceğiniz birçok müze-mekan var ancak biz öğrenci olduğumuz için kapılarını görüp yetinen kullardan olduk her daim :)











       Kısacası Prag bir şekilde Avrupa'nın geri kalanından ayrılıyor. Bunu neye borçlu bilemiyorum ama gerçekten de farklı ve görülesi, bu kesin.


Not: Fotoğrafları ben çektim, ona göre...



15 Ağustos 2014 Cuma

Alberto Korda ve bir fotoğrafın hikayesi...




Alberto Korda




       Kübalı bir fotoğrafçıdır Alberto Diaz Gutierrez. O daha çok Alberto Korda adıyla tanınmıştır...



       Kübalı oluşu ve tam da dönemine denk gelmesiyle dünyanın ikonlaşmış resimlerinden birini çekmeyi başarır o. Hikayesi 1960'larda gelişmeye başlar. Korda, 1960 yılında Revolucion gazetesinde çalışmaya başlar. O sene, Belçika bandıralı La Coubre gemisi Havana limanına yanaşır, içinde askeri mühimmat vardır. Gemi bir anda infilak eder ve kaza sonucunda 136 kişi hayatını kaybeder. Bu olay üzerine Havana'da bir anma töreni düzenlenmesine karar verilir. Gazetenin verdiği görevle Korda anmadaki yerini alır. Anmaya Jean Paul Sartre ile Simone de Beauvoir gibi önemli isimler de katılır. Fidel Castro platformdaki yerini alır ve her zaman ki uzun konuşmalarından birini yapar. Korda bu esnada Castro ile platformdaki diğer kişilerin fotoğraflarını çekmeye çalışmaktadır. O esnada platformda biri görünür; o kişi Ernesto Che Guevara'dır. Che platformda sadece birkaç dakika durur, etrafına bakınır ve ortadan kaybolur ama Korda onun fotoğrafını çoktan çekmiştir Leica'sıyla. Evine gider Korda, fotoğraflarını karanlık odasında incelemeye başlar. Çalıştığı gazetenin editörü fotoğraflara bakmak ister çünkü gazetede kullanılmak üzere bir tanesini seçmesi gerekmektedir. Editör yalnızca Castro'nun konuşma yaptığı esnada çekilmiş bir fotoğrafı beğenir ve alır. Diğer fotoğraflarla ilgilenmez bile. Korda ise Che'yi çekmiş olduğu fotoğrafı çok sever ve evinin duvarına asar. O duvarda o fotoğraf 1967 yılına kadar bekleyecektir tarih sahnesine çıkmak için. Taki devlet yönetiminin üst kademesinden olduğunu iddia eden bir adam kapısını çalana kadar. Adam elindeki kağıdı Korda'ya verir. Kağıt, devletin üst kademesinden yazılmışa benzemektedir. Kağıtta yazıldığına göre devletin, Che'nin çekilmiş olduğu bir fotoğrafa ihtiyacı olduğu, elinde fotoğraf varsa yanındaki adama verip istediği fiyatı söylemesi istenmiştir. Korda, yıllarca duvarda asılı duran Che fotoğrafını göstererek "Bu benim en iyi Che fotoğrafım" der. Adama bir hafta sonra gelmesini ve onun için iki adet kopya hazırlayacağını söyler. Herhangi bir para talebinde de bulunmaz fakat Korda'nın bilmediği bir şey vardır. Kapısını çalan kişi aslında bir devlet görevlisi değil İtalyan yayıncı Giangiacomo Feltrinelli'dir. Feltrinelli'nin fotoğrafı isteme nedeni ise şöyle gelişir. Feltrinelli, Regard Debray adlı kişinin serbest kalması için görüşmeler yapmak üzere Bolivya'dan Küba'ya geçer. Bolivya'dayken Che'nin orada olduğunu, gerilla hareketine liderlik ettiğini ve sonunun yaklaştığını öğrenir. Feltrinelli'nin kafasında bir iş fırsatı canlanır. Che'nin fotoğrafıyla para kazanmak isteyecektir ve bu nedenle Korda'nın kapısını çalmıştır. Che, Bolivya'da öldürüldüğünde Feltrinelli çoktan onun fotoğrafını almıştır. İlerleyen zamanda Feltrinelli fotoğraftan iki milyon adet bastırıp tüm dünyaya yayılmasını sağlar. Bu sayede çok iyi para kazanır ama Korda'nın bu işten bir kuruş bile karı olmaz. Zaten işi bir katakulli ile gerçekleştirmiştir Fltrinelli.


Korda'nın çektiği Che fotoğrafının ilk hali






Che fotoğrafının düzenlenmiş hali






       Fotoğraf kısa zamanda tüm dünyada 60'lı yılların öğrenci hareketlerinde kullanılmaya başlanır. Devrimci ve sol grupların vazgeçilmez ikonu haline gelir fotoğraf. Korda bu durumdan gayet memnundur. Fotoğrafı için herhangi bir gruptan bir talebi olmaz ta ki fotoğrafı bazı firmaların ticari amaçla kullanmasına kadar. Che görselini kullanan markalardan biri de Smirnoff markası olur ve Korda, markaya dava açar. Davayı Korda kazanır, kazandığı tazminatı Küba Sağlık Bakanlığı'na bağışlar. Fotoğraf artık bir dönemi tanımlayacak görsel haline dönüşerek tarihteki yerini alır.




Smirnoff'u davalık eden Che'li Smirnoff görseli





         Korda'nın fotoğrafı İrlandalı sanatçı Jim Fitzpatrick tarafından ele alınır, ikonik iki tonlu portre şeklinde Che görselini Jim hazırlar. Tüm dünyada bilinen görsel Jim Fitzpatrick tarafından yapılmıştır.




Jim Fitzpatrick'in çalışması



       Korda, Küba devriminden sonra Fidel Castro'nun kişisel fotoğrafçılığını yapmıştır. Bu görevinin ardından on yıla yakın bir süre de su altı fotoğrafçılığıyla ilgilenmiştir.



Che ile eşi Aleida March...


       2001 yılında, Paris'te düzenlenen bir sergide kalp krizi geçiren Korda hayatını kaybeder. Naaşı Küba'ya getirilerek Colon mezarlığına defnedilir.





     


           

14 Ağustos 2014 Perşembe

E-ticaret




       Epeydir e-ticaret üzerine araştırıp duruyorum. Sağladığı fırsatlar ve geliri düşününce beni cezbetmesi gayet doğal. Biliyorsunuzdur ülkemizde ve dünyada birçok e-ticaret sitesi iş yapmakta ve sektör her geçen gün daha da büyümekte. Temelleri, 90'lı yılların ortalarından itibaren hızlıca kullanımı artan internet sayesinde atıldı. Son yıllarda ise sektör inanılmaz büyümüş durumda.







       Bu alanda çok kısa bir deneyimim oldu. Gittigidiyor'dan sadece on günlüğüne, birkaç adet madeni paramı listeledim, satılmasını bekledim ama olmadı. Tabi bu noktada bir gerçekle karşılaşıyoruz; üyesi olduğunuz sitede listelediğiniz ürünün belkide dört - beş ay alıcı bulamama ihtimalini düşünmelisiniz ve sabırlı olup beklemelisiniz. Ayrıca satmaya çalıştığınız ürünün özelliklerini iyice belirtmelisiniz. Bence en önemli ayrıntılardan biri de geniş bir ürün yelpazesine sahip olmanız. Tek bir ürün formatına odaklanırsanız sadece o formatın müşterilerine hitap etmiş olursunuz. Ürünlerinizin kapsayıcılığını ve herkes tarafından alınabilirliğini incelemelisiniz. Ürün demişken çok sofistike şeylere gerek yok. Örnek verecek olursak eğer yurt dışına satış yapacaksanız Ebay'de Türkiye'den satış yapan insanların gönderdikleri ürünleri incelemenizi tavsiye ederim. Sıradan bir kola bardağı bile 10$'a alıcı bulabiliyor.






       Ebay'den satış yapmayı düşünmekteyim. Tabi benim için en önemli soru sattığım ürünü yurt dışına para ödemeden nasıl göndereceğim sorusuydu. Bu konu üzerine internette fazlaca araştırma yaptıktan sonra cevap şöyle şekilleniyor. Eğer Ebay'den veya diğer e-ticaret sitelerinden yurt dışına satış yapacaksanız ürün bedeline ek olarak alıcıya "shipping cost" yani kargo bedeli de göstermeniz gerekmektedir çünkü hiçbir kargo firması yurt dışına sizin "alıcı öder" formatıyla kargo yollamanıza izin vermez. İlla belli bir meblağ sizden alınacaktır. Bu nedenle satış yaparken kargo bedelini de fiyata ekleyin. Tabi en uygun kargo firmasını bulmanız da gerekiyor. Bununla birlikte kargo firmalarının gramaja bağlı olarak listeledikleri fiyatları inceleyin. Şöyle ki 10 gramlık ürün ile 100 gramlık ürünün yurt dışı kargo bedeli değişecektir. Bu kısma özellikle dikkat etmenizi tavsiye ederim. Ben henüz satış yapma işine girişmedim. Biraz daha araştırmam gerektiğini düşünüyorum. En önemlisi de sağlam bir ürün listesi oluşturmam gerekiyor. Henüz bu işlere ayıracak vaktim ve param yok :) Ama çok yakında başlayacağım.









       Bu konudaki son tavsiyem satış yapmayı düşündüğünüz sitelerin satış politikalarını bilmeniz yönünde olacak. Ebay'i baz alarak açıklamaya çalışayım. Eğer Ebay'e yeni üye olursanız ve ürün listelerseniz başta size on adet ürün listeleme ve maksimum 500$ kazanç sağlama hakkı tanınıyor. Ebay'in bunu yapmasının nedeni nasıl bir satıcı olduğunuzu anlamaya çalışmak. Yaptığınız satışlardan alıcıların size yazdığı yorumları Ebay düzenli olarak inceler. Eğer negatif bir geri dönüş almışsanız Ebay önünüzü açmaz çünkü Ebay ve diğer siteler için satıcılardan ziyade alıcıların memnnuniyeti daha ön planda tutulur. Alıcılardan alığınız yorumlar pozitifse Ebay başlarda önünüze koyduğu kotayı kaldırır ve "top rated seller" olma yolunda hızla ilerlersiniz.






       Şimdilik benden bu kadar...